ETKİNLİKLERİN EN GÖRKEMLİSİ: “KÜLTÜRLER KARNAVALI”

ETKİNLİKLERİN EN GÖRKEMLİSİ: “KÜLTÜRLER KARNAVALI”

Berlin insanın başını döndürecek çeşitlilikte etkinliklere sahne olur. Ancak “Kültürler Karnavalı” bu etkinlikler arasında en meşhur, en görkemli ve en önemli bir faaliyet olarak uluslararası bir üne sahiptir. 1996 yılından bu yana süre gelen bu rengârenk karnaval etkinliği, mayıs ayının son yahut haziran ayının ilk hafta sonu kutlanır. Birbirinden farklı etnik kökenden, inanç ve gelenekten gelen insanın, binlerce dansçının, müzisyen ve performans sanatçısının bir araya gelip bir kortej eşliğinde sokaklardan, caddelerden geçtiği bu karnaval, izleyici akınıyla birlikte yüz binleri bulur. Kaynaklar bu yıl yaklaşık 1,3 milyon bir izleyici kitlesine ulaşıldığını ve karnavalı izlemek için dünyanın dört bir yanından ziyaretçinin Berlin’e ayak bastığını yazıyor. Genel olarak barışı, dayanışma ve hoşgörüyü temel alan karnaval bu yıl, “Irkçılık, dışlama ve ayrımcılığa hayır!” temasıyla görücüye çıktı. Aynı zamanda göçmen toplulukların kendilerini görünür kılmalarına fırsat tanıyan bu karnavala, iki yıldır çektiğim fotoğraflarla tanıklık etmeye çalışıyorum.

Ancak bu, birçok nedenle kolay olmuyor. Öncelikle akreditasyon yaptıramamış olmam, sahne arkasına, korteje ve çeşitli platformlara girmeme engel oluyor. Ancak fotoğrafçıların her halükârda bir yolunu bulduğu gibi ben de bir yolunu bulup çok da sorun yaşamadan, hatta güle oynaya fotoğraf çektiğimi söyleyebilirim. Bunda karnavala hakim neşenin, tebessümün ve hoşgörünün rolü büyük elbet.

Burada bir parantez açıp her görüntünün fotoğraf olmadığını hatırlatmanın tam yeri. Her kafiyeli sözcük dizisi “şiir”, her yontu “heykel”, her boyama “resim” ve her metin “edebi bir eser” ol(a)madığı gibi… Yani hemen her disiplinde olduğu gibi bir dil olan fotoğrafta da bir görüntünün “fotoğraf” sayılabilmesi için olmazsa olmaz bazı kıstasları barındırması gerekir. Bu önemli mesele bir başka yazının konusu olsun. Ancak bu hatırlatmanın nedeniyse bugün, rahatsız edici boyutta bir görüntü bombardımanı altında olmamızdır. En anlaşılır tabirle “ham” yahut “taslak” olarak tanımlanacak yığın yığın görüntü, maalesef fotoğraf diye sunuluyor ve fotoğraf (b)öyle -bir şey- diye yanlış bir kanı oluşuyor. Yine yeri gelmişken vasatın altın çağını yaşadığını, hayli verimsiz bir evreden geçen sanata “Dünya yansın ama yeter ki sanat olsun!” anlayışının hâkim olduğunu ve tüm bu olumsuz gelişmelere içinden geçtiğimiz bu berbat çağın, hemen her alana sirayet eden sıradanlığın ve ortalamanın neden olduğunu da hatırlatmanın sırası.

Karnavala dönersek, bu kitlesel etkinlik yahut festival elbet burada andıklarımızla sınırlı değil. Avrupa’nın en büyük kültürel etkinliği sayılmasının yanı sıra başını dayanışmanın çektiği önemli simgeler barındırır. Keza açık ve demokratik bir toplum mesajı taşıyan karnaval, izleyicilerine ve kamuoyuna şu hatırlatmada bulunur: “Her nevi farklılık, başkalık ve çeşitlilik bir kültürdür. Kültürler bir sorundan öte renktir, tattır ve zenginliktir.”

Esasen 1990’larda artan yabancı düşmanlığına, ırkçılığa, her türlü gericiliğe ve homofobiye karşı sanatsal, kültürel ve toplumsal bir tepki olarak ortaya çıkan karnavala ilk kez geçen yıl katılmıştım. Uzun bacaklı palyaçoları, Brezilyalı samba grubunu, Mikoshi (Japon kültüründe kutsal bir tapınak.) taşıyan Japon ekibi görünce müthiş bir heyecana kapılmış, deyim yerindeyse elim ayağıma dolaşmıştı. Ancak aklımı başımdan alan yalnızca bunlar değildi: Şili, Paraguay ve Kolombiya gibi folklor ekipleri, Latin dansçılar, salsadan Balkanlara envaiçeşit müzik grubu, yerel giysileri ve şarkılarıyla çeşitli topluluklar, fantastik tasarımlar, birbirinden başka kostümler, dünyanın dört bir yanından gelmiş performans sanatçıları, dansçılar ve Afrika’dan Moğollara çeşitli topluluklar, aynı zamanda tarifi zor bu karnavalı görmeye değer kılıyordu.

Tarifsiz bir nümayişin yol açtığı neşe ve coşku, izleyicileri ile yüz binlerce insanı sarıp sarmalamıştı. İnsanın aklını başından alan görsel bir şölen, bir renk cümbüşü, bir sevgi ve hoşgörü seliyle karşı karşıyaydık.

İşte böylesi bir atmosferde çekilen fotoğraflar ve onlara eşlik eden bu özet metin, umarız karnavalın zihinlerde canlanmasına bir nebze katkı sağlamıştır. Mamafih işin ustaları; “sanat, öznesini aşamaz” derler. O yüzden görmek nezdinde yaşamak, yahut yaşamak nezdinde görmek gerekir. Bilgelerin, “görmek ayrı şeydir” demeleri belki de bundandır…

Yazı ve Fotoğraflar: Engin KABAN

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*