62 sene önce: 1963 yılı Haziran ayı, İstanbul Alman Lisesi
12 C sınıfı Almanca Edebiyat öğretmeni Herr Weber masasına oturur, çantasından Goethe’nin Batı-Doğu Divanı’nı çıkartır.
-Günaydın arkadaşlar, bugünkü konumuz Goethe’nin önemli bir eseri. West-Östlicher Divan.
Bu divanda sizin Osmanlı tarihinizden önemli bir kişi de yer almaktadır. Tarihçi Hammer’in Hâfız Divanını Almancaya tercüme etmesi ile 1814 yılında Hafızı keşfedip tanıyan Goethe, hayran kaldığı Hâfız’ı derinlemesine incelemeye hem de İslâm medeniyeti ile daha yakından ilgilenmeye başlamıştı.
Ön sırada oturan Eren Sagay her zaman olduğu gibi parmak kaldırıp itiraz eder:
-Hocam bahsettiğiniz kişi Hâfız-ı Şîrâzî Osmanlı değil ki, on dördüncü yüzyılda yaşamış İranlı bir şair.
-Haklısın Eren, fakat Hâfız-ı Şirâzî’nin şiirleri Osmanlı İmparatorluğu’nda da on altıncı yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman zamanında çok tartışılmış. Bazı ulemalar Hâfiz’ın şiirlerinden hareketle, şarap ve aşkın zevklerini terennüm eden hafifmeşrep diye ithamlarda bulunmuşlar.
Meseleyi devrin Şeyhül-İslâmı Ebussuud Efendi’ye taşımışlar. Bu divan için lisan-ı gayb demenin hata olup olmadığım soranlara, Hafız’ın Divanı’nda şeriate aykırı sözler bulunmakla beraber “Çokluk hikem-i zâika ve nüket-i fâikadan nice kelimât” bulunduğunu da ilave ettikten sonra “Marifet, yılan zehiri ile faydalı ve şifalı ilacı birbirinden ayırt edebilmektir” fetvası ile cevap vermiş. Üç asır sonra, bu olaydan haberi olan Goethe 1819 yılında yazdığı Batı-Doğu Divanı’nda fetvayı tercüme ettikten sonra Ebussuudun Hâfiz Dîvânı hakkmdaki olumlu ifadeleri ile verdiği isabetli fetvası üzerine teşekkür etmektedir.
Herr Weber, Goethe’den “Aziz Ebussuud isabet ettin fetvanda!” satırını okuduğu anda Eren yerinden fırlar:
– Hocam! Goethe benim büyük dedeme methiye yazmış.
Herr Weber Eren’in ne demek istediğini anlamaz:
– Neler saçmalıyorsun Eren? Goethe’nin senin büyük dedenle ne ilişkisi olabilir?
– Hocam! Ben Ayşe Fatma Tüzzehra Ebussuudoğlu’nıın oğlu, Ebussuud’un on yedinci kuşak torunuyum.
Sınıfda bir sessizlik olur. Herr Weber şaşkınlıkla sorar:
– Gerçek mi bu, Eren?
– Evet Hocam. Büyük dedem Ebussuud Efendi 5 Cemaziyelevvel, Hicri 982 yılında, yani 23 Ağustos 1574 tarihinde vefat etmiş, Eyüp’de çarşı içinde Eyüp Camii avlusunda defnolunmuştur. Biz ailecek her sene 23 Ağustos’ta mezarı başında toplanır, camide mevlid okuturuz. İsterseniz bir gün beraber Eyüp’e gidelim ve tarihe bir yolculuk yapalım.
– Tamam Eren, bu hafta sonu Eyüp’e gidiyoruz. Bana dört asırlık bir tarih gezisi yaptır.
Eren’in sıra arkadaşı Ahmet Doğan da hafta sonu muhabbetine katılmak ister:
– Ben de geliyorum sizinle Eyüp’e. Kim bilir, belki bir gün yazarım Eren’in anlatacaklarını.
İlk yorum yapan olun