FOTOĞRAF NEDİR

Fotoğraf nedir?

Başlığı nezdinde bu metin çoğunluğun vakıf olduğu hususları içeriyor gibi görünebilir. Ancak meram fotoğrafın muhteviyatına, hayatla bağlarına ve ötesine değinmek. Bahsi geçmişken fotoğraf nedir sorusuna verilecek yanıtın da öyle kolay olmadığını, meselenin hayli derin ve kapsamlı olduğunu hatırlatmak gerekir.

Çağımızın temel “iletişim aracı” olmasının yanı sıra bir “dil” ve “disiplin” olan fotoğrafın envaiçeşit tanımı yapılır. Burada birkaçına rastlamak mümkün olsa da asıl kaygı fotoğrafın gücünü, etkilerini ve kullanım alanlarını vurgulamak. Ne ki görüntünün siyasi ve ideolojik amaçlarla kullanıldığı ve adeta bir “silah”a dönüştüğü çağdayız. Bir diğer tarifi ile “imaj çağı” dedikleri bu zamanda fotoğrafın yahut görüntünün yararlı amaçlar için kullanıldığı kadar, gerçeği değiştirmek ve olayları manipüle etmek için de kullanıldığı unutulmamalı.

Konuya, onu diğer disiplinlerden ayıran özelliklerinden biri olan fotoğrafın insana olan yakınlığı ile devam edelim: Büyük ihtimalle filmimiz, heykelimiz ya da yağlı boya tablomuz yapılmadı. Adımıza roman yahut şiir yazılmadı, şarkılar bestelenmedi. Ancak her birimiz bir fotoğraf makinesinin karşısına oturduk veya mutlaka fotoğraf çekilen bir ana tanıklık ettik. Mobil telefonların aynı zamanda birer fotoğraf makinesine evrilmesi, fotoğrafı gündelik hayatın bir parçasına dönüştürdü. Öte yandan bugün insanlar cüzdanlarında fotoğraf taşıyor. Yaşam alanlarının duvarlarını aile fertlerinin suretleri süslüyor. Fotoğraflarla oluşturulmuş aile albümleri geçmişi ve anıları belgeleyen en değerli eşyalar olarak evlerin başköşesinde saklanıyor. Tüm bunlar insanın görüntüyle kurduğu bağı ve aynı zamanda görüntüden insana, insandan görüntüye atfedilen bir anlam alışverişi olduğunu aralıyor.

© Foto: Dorothea Lange

Fotoğraf kelimesinin Yunanca ışık anlamına gelen “photos” ve yazı anlamına gelen “graphe” sözcüklerinden geldiği bilinir. Dolayısı ile fotoğraf ışıkla yazılmış bir görüntü yahut ışıkla yapılmış resim olarak tanımlanır. Bir başka tanımsa onu hayatı tanımanın ve tanımlamanın bir aracı olarak görür. Yapılan her heykel yahut resim ne kadar sanatsa “fotoğraf da o kadar sanattır” diyenler vardır. Öte yandan yaklaşık 160 yıllık geçmişi ile yaşamı tüm faaliyetleri ile kaydetmeyi sürdüren fotoğraf, sosyal ve siyasal açıdan da insanlığın gelişimine katkı sunmaya devam ediyor.

“Fotoğraf, içinde zamanı barındırır” tanımı onu diğer disiplinlerden ayıran belki de en önemli özelliğidir. 1930’lu yıllarda Amerika’da hüküm süren ve John Steinbeck’in “Gazap Üzümleri” adlı romanına konu olan o büyük bunalımı fotoğraflayan Dorothea Lange, “fotoğraf, zamandan bir anı söküp alır ve hayatı sabit tutarak değiştirir.” demişti. Lange ve arkadaşlarının Amerika’nın dört bir yanında çektiği o fotoğraflar, zamanın ruhunu yansıtan önemli belgeler olarak müzelerde saklanıyor. Ancak o fotoğrafların asıl önemi sosyal ve iktisadi bilgiler içermesiyle yaşanan ekonomik krizi aşmada büyük bir rol oynamasıdır.

© Foto: Sebastião Salgado

“Fotoğraf, zamanın mührünü taşır” diyen Sebastião Salgado ise büyük bir duyarlılık yaratmış; yerli halklardan Amazon’un son topluluklarına, çatışma ve ölümlerden sürgünlere, madencilerden petrol işçilerine Dünyanın dört bir yanında sürdürdüğü fotoğraf çalışmaları ile insanlığı birçok olay ve gelişmeden haberdar etmiştir. Latin Amerikalı büyük yazar Eduardo Galeano, Salgado’nun altın madenlerini konu alan o ikonik fotoğrafları hakkında bakın neler söylüyor: “Bir madenciler ordusu mu bunlar, dağı tırmanan?  Yoksa firavunlar zamanında piramitleri kuran işçilerin görüntüsü mü? Bir karınca ordusu mu yoksa?” Salgado’nun fotoğraflarına bakarken insan “gerçekten de ne kadar da çoklar!” demekten alamaz kendini. Ve açlıkla terbiye edilmiş, çamura, petrole, toza ve toprağa bulanmış o insanlar ve onların zorlu yaşamlarıyla yüzleşir.

Kıyısından değindiğimiz tanım ve nitelikleri dışında fotoğrafı farklı ve özel kılan kimi hususlarsa ünlü Life dergisi’nin “Dünyanın En Büyük Adamı” olarak işaret ettiği Eugune Smith’in çalışmalarında görülür.  Hümanist fotoğrafın temsilcisi sayılan Smith, bir taşra doktorunu anlattığı fotoğraf projesinde iyi ve kötü arasındaki farkı, insanlardaki içsel iyiliği, başkalarına yardım etme kapasitesi ve istekliliğini gösterir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra yaptığı fotoğraf denemelerinde ise insanlığın yaşadığı o büyük yıkımın üstesinden gelme umudunu ve inancını betimler.

© Foto: Eugene Smith

Japonya Minamata’da bir kimya fabrikasının saçtığı cıvadan zehirlenen insanları fotoğraf yoluyla tüm dünyaya duyuran Smith, bu alanda yarattığı farkındalıkla bir çığır açıyor ve fotoğrafın ne denli etkili olduğunu aralıyordu. Ocak 1972’de yürüttüğü bu çalışma sırasında birçok kez saldırıya uğradı, yaralandı ve o eşsiz fotoğrafçı bir gözünü kaybetti. Ancak Minamata’da yaşananlar gazete ve dergilere haber oldu. Köy, zehirden arındırıldı ve büyük cezalar alan fabrika kapanmak zorunda kaldı.

Fotoğrafçıları birçok baskı ve engellemeye maruz kalsa da fotoğraf tarihi foto-röportaj tarzı bu tür işlerle zengindir. Bu çalışmalar toplumsal sorunların göz önüne serilmesinde, çözüme kavuşturulmasında ve insanların başka coğrafyalarda yaşananlardan haberdar olmasında çok önemli sosyal ve toplumsal bir işlev gördü. Ancak tüm o görüntülere, projelere ve foto-röportajlara yer veren gazeteleri, dergileri ve yayın kuruluşlarını anmamak, haksızlık olur.

Jules Sezar’ın emriyle çıkarılan ve senato zabıtlarını duyuran “Acta Senatus” bilinen ilk gazete sayılır. Bu gazete daha sonraları ticaret, politika, spor, yangınlar ve imparatorluğun yaptığı savaşları da duyuran bir gazeteye dönüşerek “Acta Diurna” adını alır. Yüzyıllar sonra 1832’de Londra’da kurulan ünlü “The Times” dâhil tüm gazeteler haberlerini yazı yoluyla duyurur. Ancak yazı yoluyla yapılan haberler zamanla güvenirliliğini yitirir. Ta ki fotoğrafın ortaya çıkıp gazete sayfalarında yer almasıyla bu güvenilirlik ve inandırıcılık tekrar geri kazanılır.

Ancak insanlık, gazetecilikten tutun da kültür ve sanata, gündelik yaşamdan toplumsal normlara dek hemen her alanda bir çöküş devri yaşıyor. İnsan, tarihin öznesi olmaktan çıkma evresinde. O eski idealist gazeteler, dergiler el değiştirip büyük sermayedarların tekeline geçti. Onların patronluk ettiği CNN, ABC, NBC, Fox ve BBC gibi dev yayın kuruluşları, elde ettikleri her türlü görüntüyü gerçek zaman ve mekândan soyutlayarak tahrif etmekte, üzerine döşedikleri yorum ve metinlerle her türlü manipülasyonu inandırıcı hale getirmekte pek mahirler. Bu konuda pek sabıkalı Amerikan medyası ve başını çeken CNN, 1975’de Normandiya sahillerinde petrol çamuruna batmış kuşlara ait görüntüleri, 1991 Körfez savaşı sırasında çekilmiş gibi göstermiş ve bunu tüm dünyaya inandırmıştı. Filistinli kadınların bir kutlamasını ise “11 Eylül’ü sevinçle karşıladıklar” diye servis eden yine aynı çevrelerdi.

Irak’ın işgal edildiği günlerde Amerikan basını yayınlamakta bir beis görmediği Uday ve Kusay’ın cesetleri ile muhaliflerini görüntü yoluyla tehdit ediyor, fotografik bir taarruzla gözdağı veriyordu. Ne ki günümüzdeki savaşlara artık yalnızca silahlar eşlik etmiyor, savaşlar yalnızca topla, mermiyle yapılmıyor. Başını görselliğin çektiği kültürel ve sosyal politikalarla yürütülen savaşların tam ortasındayız.

Görüntünün insan üzerindeki etkilerini ve gücünü iyi bilen küresel güçler; uzmanları, mühendisleri, sınırsız olanak ve çok uluslu medya kuruluşları ile topyekun bir savaş halinde. Gerçekleri, olan biteni ve hayatı manipüle etmek, algı ve davranışlarını değiştirip insanı tarih sahnesinden silmek ilk hedefleri arasında…

Engin Kaban – 23.11.2024 – 23:00

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*